Uzunca bir süredir dünya dışında yaşam fikri bizi büyülemekte. “Uzaylı” kavramının geçtiği yazılı en eski belge, tarihi M.S. 200’e uzanan Samsatlı Lucian’ın satirik eseridir.
Lucian, bir romanında (A True Story) Ay’a yapılan yolculuktan ve üç başlı akbabalardan tutun da bir fil boyundaki pirelere kadar burada yaşayan tuhaf yaratıkların olduğundan bahseder.
Bugünse, yani bundan tam 2000 yıl sonra, bizler hala uzaylı varlıklarla görüşmek için gezegenimizin ötesine yaptığımız destansı maceralarla ilgili hikayeler yazıyoruz (Galaksi Rehberi’ni bilmeyeniniz yoktur herhalde?). Bu ve benzeri hikayeler, bizleri eğlendirir, ilham verir ve hepimiz sık sık bu bilim kurgu fikirlerin bir gün bilimin gerçekleri olup olmayacağını merak eder dururuz.
Tüm Dünya Dışı Yaşamlar Aynı Değildir
Dünya dışı yaşamı incelerken, iki farklı ihtimal çıkar karşımıza; ya Güneş sistemimizin bir köşesinde saklanmakta olan basit bir mikrobiyal yaşam formuna rastlarız ya da uzaklardan bir yerlerden akıllı varlıklara ait sinyaller alırız.
Ünlü film serisi Yıldız Savaşları’nın aksine, çok çok uzaklardaki bir galaksiden değil; etrafımızda, daha yakınlardaki diğer yıldızlardan bahsediyoruz. Bizi oldukça heyecanlandıran bu ikinci ihtimal bizce sizleri de heyecanlandırmalı. Akıllı yaşam formunun tespit edilmesi evrendeki yerimize bakış açımızı tümden değiştirebilir.
Geçtiğimiz 80 yıldır, dünya dışı akıllı yaşam araştırması için yapılan SETI programı, radyo sinyalleri formunda bir “merhaba” yakalayabilmek için durmak bilmeden çalışmakta.
Akıllı bir yaşam formuyla radyo dalgaları vasıtasıyla iletişime geçebileceğimizi düşünmemizin sebebiyse, dalgaların, yıldızlar arasındaki gaz ve tozdan neredeyse hiç etkilenmeden uzay boşluğunda oldukça büyük mesafeler katedebilmeleridir. Eğer oralarda bir yerlerden bir şeyler iletişime geçmeyi denerse, bunu radyo dalgalarıyla yapmaları muhtemel.
Yıldızları Dinlemek
Bugüne kadar yapılan en heyecan verici araştırmalardan biri de dünya dışı yaşam formlarına dair bulgular aramak için yürütülen çalışmaların en kapsamlısı olan “Breakthrough Listen” projesi.
Bu proje Amerika’da yaşayan İsrail kökenli girişimciler Julia ve Yuri Milner’in ciddi paralar yatırarak desteklediği projelerden yalnızca biri. 10 yıllık bir sürenin sonunda 100 milyon Amerikan Doları bu girişim için yatırılmış olacak. Gerçekten önlerinde uzun bir yol var!
Breakthrough Listen, anormal veya uzaylıların yollayabileceği bir radyo sinyali almak umuduyla, şu an bize en yakın olan bir milyon yıldızı inceliyor. Avustralya’da bulunan 64 metre çapındaki Murriyang Dish’den (Parkes), Güney Afrika’da 64 anten dizilimli MeerKat teleskobuna kadar dünya çapında pek çok teleskobu kullanan bu araştırma oldukça kapsamlı, ancak tek değil!
San Francisco’nun güneyindeki Cascade Dağları’nda herkesten uzaklarda olan Allen Teleskop Dizisi, bilhassa uzay dışı yaşam formu araştırmalarında kullanılmak üzere inşa edilmiş ilk radyo teleskoptur.
Bu eşsiz tesis, yılın her günü sinyal taramasının yapılabildiği, heyecan verici projelerin bir diğeri. Şu an teleskobun orijinal çanağı üzerinde, aynı anda birden fazla yıldıza odaklanabilme yetisini de içeren yazılımsal ve donanımsal iyileştirmeler yapılıyor ve bu çalışma kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan SETI Enstitüsü (SETI Institute) kapsamında.
Uzay Lazerleri
SETI Enstitüsü aynı zamanda, en doğru ifadeyle “uzay lazerleri” olarak adlandırılan sinyallerin de peşinde.
Bazı astronomlar bu akıllı varlıkların iletişime geçmek, hatta uzay araçlarının yönünü değiştirmek için devasa lazerler kullanabileceklerini düşünüyor. Böyle düşünülmesinin sebebiyse bizlerin burada, evimiz Dünya’da bile lazer iletişimi ve lazerle yönlendirilen uzay yelkenlilerini araştırıyor olmamız.
Gece göğünde bu gizemli ışınları araştırabilmek içinse şu anda geliştirilmekte ve göreve hazır hale getirilmekte olanlar gibi özel teleskoplara ihtiyacımız var.
Ve bu makaleyi yazmaya başladığımdan beri, maalesef henüz herhangi bir sinyal alınamadı.
Uzayın Derinliklerindeler
Evrende kimin ya da neyin yaşadığı üzerine kafa yormak her zaman ilgi çekmiştir ancak uzaylılarla karşılaşmak ya da iletişim kurmak için üstesinden gelmemiz gereken bir problem var: ışık hızı!
Uzayda iletişim kurmaya yarayan her şey için ışık gereklidir ve ışık da belirli bir hızda ilerler. Bu da benim umutlarımın tükenmeye başladığı nokta, çünkü uzay oldukça büyük, gerçekten çok fazla büyük!
Daha anlaşılır kılalım; insanlar uzak mesafelerle haberleşebilmek için radyo dalgalarını 1901 yılında kullanmaya başladı. Gönderilen ilk transatlantik sinyal uzayda sadece 122 ışık yılı yol alabildi ve gök adamızdaki yıldızların sadece %0.0000015’ine ulaşabildi.
Sizin de umutlarınız tükendi, değil mi? Olsun, yine de harika olan şey şu ki, uzayın derinliklerinde bir yerlerde yaşam olduğunu emin olmak için illa ki yaşama rastlamamıza gerek yok.
Gözlenebilir evrende trilyonlarca galaksi, septilyonlarca yıldız ve bir o kadar da gezegen olduğunu düşünürsek evrende yalnız olma ihtimalimiz hiç yok gibi görünüyor.
Frank Drake’in ünlü söyleminde dediği gibi, dünya dışında ne kadar yaşam formu olduğunu tahmin etmek için ihtiyacımız olan parametrelere bir sınır koymamız zor, ancak en iyi tahminler ve simülasyonlar bu soruyu on binlerce dünya dışı uygarlığın var olabileceği şeklinde cevaplıyor.
Evren sonsuz olabilir, ancak tüm bunlar beynimin haftaiçi bir iş gününde kavramaya çalışması için çok çok fazla …
Küçük Uzaylıları Unutmayalım
Büyük bir hevesle dinliyor olsak da, kendi yaşam süremiz boyunca muhtemelen akıllı yaşam formuna rastlamayacağız, ama hala bir umut var.
Peki, burnumuzun dibinde, Güneş Sistemi’mizdeki gezegenlerde olanlar? Gelecek yıllarda yaşamın izlerine dair ipuçları bulmak üzere Jüpiter ve Satürn’ün uydularını keşfedeceğiz.
Mars araştırılmaya devam edecek ki bu bize yeni ve keşfedilmemiş bölgelerden örnekleri anlamamıza imkan tanıyacak.
Geleceğin uzaylıları sadece küçük mikroplar olacaksa bile, şu evrende arkadaşlarımızın olduğunu bilmek hâlâ çok güzel.
____________________________________
Kaynak: Phys.org
Çeviri&Düzenleme: Büşra ÇEKMEZ